Picasso, Van Gogh ve Tarkovsky gibi evrenselliği yakalayan ressamlar dünyanın neresine gidersek gidelim tanınır ve bilinir. Sadece bu bile adı geçen ressamların ne kadar özel ve değerli olduğunu göstermektedir. Bu derece etkiye sahip ressamlar beyaz perdenin de konusu olmuş ve başarılı birçok yapım sinemaya kazandırılmıştır. İşte onlardan bazıları ise;
Frida (2002)
Frida, Meksikalı sürrealist ünlü ressam Frida Kahlo’nun sanat ve yaşam hikayesini konu alan 2002 yılında çevrilmiş biyografik film. Film 6 dalda Akademi Ödülü’ne aday olmuş ve makyaj ve özgün müzik dalında 2 Oscar kazanmıştır.
Picasso’yla Yaşamak (1996)
James Ivory’nin Arianna Huffington’ın kitabından uyarladığı Surviving Picasso, 20. yüzyıl resim sanatının dehalarından Pablo Picasso’nun yaşamından bir kesiti, ressamın sanatını ve özel hayatını etkilemiş önemli bir figürün -sevgililerinden biri olan Francoise Gilot’un- bakış açısından anlatmayı denemiş biyografik bir film.
Van Gogh (1991)
Van Gogh, 1991 yapımı bir Fransız filmidir. Yönetmenliğini Maurice Pialat’ın yaptığı filmin konusu, Hollandalı izlenimci ressam Vincent van Gogh’un trenle yaptığı bir seyahatte gittiği bir köyde başlar. Köyde sanata müthiş derecede önem veren Dr. Gachet, Van Gogh’u evine davet eder. Teklifi geri çevirmeyerek kabul eden Van Gogh kendisini sıra dışı olayların içinde bulur.
Adrei Rublev (1996)
Tarkovsky`nin bu şaheseri, ilk gösteriminde sansürlenerek 39 dakika kısaltılmıştır. Film, tam olarak biyografiden çok, sanatın özü, inancın önemi ve ikiyüzlülük temalarıyla öne çıkmaktadır. Öte yandan, film aynı zamanda, zulüm ve teknoloji karşısında sanatsal özgürlüğün dile getirildiği bir manifesto niteliği de taşımaktadır. Tarkovski filmi siyah-beyaz çekmeyi tercih etmiştir. Yalnız ikonlar renklidir. Yönetmen tercihinin nedenini, insanların günlük hayatta renklere dikkat etmemeleriyle açıklamıştır. Film, 1969 yılında 22. Cannes Film Festivali’nde FIPRESCI ödülünü kazanmıştır.