Bize biraz kendinizden ve yaptığınız işlerden bahseder misiniz? Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

Oyun oynamayı hep çok sevdim. İzlediğim Türk filmlerini, dizilerini ne gördüysem taklit ediyordum. 5 - 6 yaşlarındayken, bizimkiler işten gelince karşılarına geçer taklitler yapardım, onlar güldükçe de doğru bir şeyler yaptığımı hissetmeye başladım, hala da öyle hissediyorum. İnsanlar sokakta sizi durdurup ‘Size çok gülüyoruz’ dediklerinde ya da sosyal medyada sizinle iletişim kurup, yaptığınız herhangi bir işin onlara ilham verdiğini, onları mutlu ettiğini söylediklerinde sanırım bir şeyler doğru gidiyor diyorum. Sahneye ilk kez anaokulunda bir oyun seyretmeye gittiğimizde çıktım. Oyunculardan biri bir soru sordu ve yerimden kalkıp seyircilerin arasından ‘Ben burada cevap vermek istiyorum ‘diye sahneye fırladım. İlgili öğretmenlerim, beni dinleyen ve gören ailem sayesinde, 11 yaşımda Şehir Tiyatroları’nda çocuk oyuncu olarak başladım. Alkış çok acayip bir şey değil mi? Onaylanmak, yaptığınız işin fark edildiğini hissetmek, sevilmek, takdir görmek hepsi var sanki içinde. Hepimizin arzuladığı şey değil mi zaten bu? Neyse, sonra çalkantılı bir ergenlik… Tiyatroya biraz ara verip, Uludağ Üniversitesinde iki yıl Fransızca Öğretmenliği okumak falan derken sonunda çok severek okuyup mezun olduğum Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne girdim. Tiyatro yapıyorum mezun olduğumdan beri. Son sınıfta ‘Komedi Türkiye’ adlı yarışmayla televizyonla tanıştım. Daha sonra No 309, Aslan Ailem, Erkenci kuş. Sinema, tiyatro, tv ve dijital platformlarla çalışmaya devam ediyorum.


Komedi karakterleriyle izledik sizi. Komedi dalında bir yoğunlaşma mı söz konusu yoksa süreç bu şekilde mi gelişti?

Televizyonda ne yaptıysanız genelde benzer işler geliyor, öyle ilerliyor sektör. Kötü adam oynadıysanız kötü adam, anne oynadıysanız anne. Ben de genelde komedi yaptım bu zamana kadar. Komediyi çok seviyorum ama bir oyuncu olarak farklı türleri, farklı karakterleri deneyimlemek beni heyecanlandırıyor. Zamanla farklı projelerde, komedi dışındaki işlerde de yer alacağıma inanıyorum.

Pandemi sürecinde TV tarafında yoğun temponuz devam ediyor. Peki, tiyatro bu süreçten nasıl etkilendi?

Tiyatro çok zor bir dönemden geçiyor. Pandemi başladığından beri kapalı birçok sahne. Ben, arada rakamların düştüğü zamanda birkaç hafta oyun oynayabildim ama onun dışında bir buçuk yıldır işimi yapamıyorum. Tiyatrocular, müzisyenler, dansçılar çok zorluk çekiyoruz. Devlet yeterli bir destek de sağlamadı. Birçok sahne kapandı birçoğu da kapanma noktasına geldi. Ne yapılabilir, bu süreçten nasıl çıkılır diye düşünüyor herkes. Yapılabilecek en güzel şey online olarak devam eden tiyatrolara bilet almak ve izlemek olabilir. Bu zorlu günlerden seyircilerimizin desteği olmadan çıkmamız mümkün değil! Bir an önce koronanın bitmesini ve sahnelere, konserlere, hayatıma geri dönmek istiyorum.

Sahnedeki konsantrasyonu sağlamak, oyunda odaklanmak, role hazırlanmak gibi konularda ne gibi püf noktalarınız var, nasıl hazırlanıyorsunuz bu süreçlere?

Tiyatronun en güzel tarafı prova zamanı bence. Ben çıkan işten önceki üretim sürecini çok seviyorum. Benim televizyon işlerinde en çok şikâyetçi olduğum şey bu; o kadar hızlı ilerliyor ki her şey, bir iki okuma provasından sonra rolü çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. Hazırlık süresi bence çok önemli. Metni doğru okumak, araştırmak, metnin verdiği şeyler üzerinden hayal kurmak. Ne kadar çok anlamaya çalışırsanız, o kadar yaklaşıyorsunuz oynadığınız role. - Ki tam anlamıyla anlamak da mümkün müdür, bilemiyorum. Ve tabii eğlenmek de çok önemli. Orası bir oyun alanı ve oyunu sonuna kadar oynamak benim için çok keyifli. Hayata karşı meraklı olmak, dinlemek, okumak, izlemek hepsi çok işime yarıyor.

Kariyerinizle ilgili hedefleriniz ne yönde?

Şu an en çok istediğim şeylerden biri, bağımsız bir filmde oynamak. Mezun olduğumdan beri aklımda tek kişilik bir kadın oyunu var. Bir romanı oyunlaştırmak istiyorum. Ayrıca birinin hayatını oynamak da çok ilgimi çekiyor. Ne biliyim düşünsenize Müzeyyen Senar’ı, Afife Jale’yi oynuyorsunuz… Ay kalbim… Yaşadığım sürece öğrenmeye devam etmek ve oynamak istiyorum.

Mesleğiniz, kariyeriniz dışında nelerle ilgileniyorsunuz?

Müzik dinlemeyi, dünyanın herhangi bir yerinde müzik yapan birilerini keşfetmeyi çok seviyorum. Şarkı söylüyorum, dans ediyorum, dans videolarına bayılıyorum. Çocuk gibi pastel boyalarım var, resim yapıyorum. Haftada iki gün yoga dersim, bir gün de modern dans dersim var, tabii online olarak onlara katılıyorum. Doğayı, hayvanları çok seviyorum. En az birkaç gün bulduğum ağaca sarılıp, İstanbul’da bile olsam sahile inip çimenlere ayaklarımı basıyorum, denizi seyrediyorum. Bazen yazıyorum. Son zamanlarda çizgi romanlara sardım, deli gibi çizgi roman okuyorum. Film izliyorum her gece bir tane. Online olarak yapılan bütün tiyatro oyunlarını seyrediyorum. Çok az sıkılırım ben, yapacak bir şey buluyorum kendime mutlaka. Hayatta öğrenecek o kadar çok şey var ki…

Son dönemde sağlıklı beslenme, spor aktiviteleri oldukça popüler. Siz nasıl besleniyorsunuz?

Sabahları kocaman bir bardak ılık suya limon içiyorum, sonra bir kahve. Vejetaryenim, bir buçuk yıldır et yemiyorum. Benim en büyük problemim karbonhidrat. Hamur işi, makarna gibi gıdaları çok seviyorum ama bir buçuk aydır azalttım onları da biraz. Daha çok sebze ve meyve tüketiyorum.

Eminiz, siz de her kadın gibi giyinmeyi alışverişi seviyorsunuzdur. Modayla aranız nasıl?

Bir yıldır kendime yeni hiçbir şey almadım. Zamanında bolca aldığım için bu yılı genel olarak az ve öz tüketerek geçirmeye çalıştım. Ben genel olarak rahat giyinmeyi çok seviyorum. Topuklu ayakkabı benim için bir işkence aleti! Evet, çok seksi ve çok güzel görünüyor ama çok yorucu. Ben genelde çizgili şeylere bayılıyorum, bu yıl da epey moda. Ve tam bir vintage hastasıyım. 80’ler 90’lar renkli gömlekleri, vatkalı ceketleri ve elbiseleri çok seviyorum. Yurtdışına gittiğimde Charity Shop’ların altını üstüne getirirdim. Ah ah, biz eskiden yurtdışına falan gidiyorduk değil mi? 


Günlük hayatınız nasıl geçiyor? Pandemi sizin hayatınızda neleri değiştirdi?

Bir kere tiyatro yapamıyorum ve gerçekten yaratıcı olan tarafım - yaşam enerjim diyim hatta - eksik ve çok zorlanıyorum, çok özledim. Ben her hafta sonu dışarı çıkan, konsere, bara, arkadaşlarına giden biriydim. Tam bir sosyal kelebektim yani. Her yıl yeni bir ülkeyi gidip görüyordum, şimdi hepsi hayal gibi… Bilmiyorum ki, bu yaşadığımız çok büyük bir travma… Birden elinden bütün oyuncakları alınmış bir çocuk gibi hissediyorum. Olayın şoku da geçti artık. Bu ‘yeni normal’ denen şeye alışmak ve yaşamak zorunda kalıyoruz bir şekilde. Ben fırsat buldukça doğaya Ege tarafına kaçıyorum. İstanbul’da iş dışında kalamıyorum. Annem Datça’da yaşıyor. Orada en azından doğa, deniz iyi geliyor bana. Bu arada aşırı iyi yaprak sarmaya başladım. Ya ne biliyim, yalnızlığımı hep seviyordum zaten ama istediğinizde kalabalıklara karışabileceğinizi bildiğinizde güzelmiş yalnızlık… Tanımadığım insanlarla yan yana bir konserde bağıra bağıra şarkı söyleyebilecek miyim tekrar? Dans ederken tanımadığım birinin ayağına basıp pardon diyebilecek miyim? Bir tiyatro oyununu izlerken sıra sıra öksürük krizine girebilecek miyiz?

Siz bu süreçten kendinizi nasıl koruyorsunuz? Ruhunuzu pandeminin olumsuz etkilerinden nasıl arındırıyorsunuz?

Hayatıma yogayı dâhil ettim. Sabahları telefonumu elime alıp, kötü haberlere bakmadan önce ılık suyumu içip, matımı seriyorum yere. Biraz bedenimi dinleyip hareket ediyorum ve meditasyon yapıyorum. O gün nasıl hissediyorsam o kadar kalıyorum matın üstünde ve iyi geliyor, gerçekten. Kendini dinlemek, içini dinlemek neye ihtiyacın olduğunu anlamaya çalışmak… Kötü hissediyorsam da kötü hissediyorumdur o gün. Bazen kendime yataktan çıkmama günü ilan ediyorum falan. Özlediğim birçok şey var bunların en başında mesleğim, tiyatro var tabi. Ama şükretmek çok önemli ve güzel bir şey. Sağlıklıyım, hayattayım, ailem, arkadaşlarım var ve bu zorlu süreç bir şekilde geçiyor, geçecek. Evde kal, evde kal diyoruz ya evde kalabilme lüksüne sahip olduğum için bile şanslıyım. İnsanlar her gün ölüyor, her gün bu hastalığa kafa atarak işe gitmek zorunda olan insanlar var, ailelerini kaybedenler… Ah ya, bütün dünya bir yandan cehennem… Ben tüm bunları düşündüğümde önce derin bir nefes alıyorum ve kendi cennetim için şükrediyorum ve hepimize, bütün dünyaya sabır ve şifa diliyorum.

Dünya tiyatrosundan veya müzikallerden en çok sevdikleriniz nelerdir? Ve bunların içinde en çok hangisinde rol almak isterdiniz? Ya da birlikte oynamayı hayal ettiğiniz bir idolünüz var mı?

Almanya’da Schaubühne’de bir oyunda oynamayı çok isterdim. Thomas Ostermeier işlerini çok sevdiğim ve beğenerek takip ettiğim bir yönetmen ve yine aynı tiyatroda çok yetenekli oyunculardan biri Lars Eidinger ile çalışmak isterdim.

Türkiye’de tiyatroya karşı son yıllarda ilgi arttı sanırım. Ancak pandeminin tiyatro üzerindeki etkisi de malum. Bu noktada tiyatroya olan ilginin artması için neler yapılması gerekiyor sizce?

Evet, aslında pandemiden önce çok fazla oyun yapılmaya başlanmıştı ve İstanbul özelinde konuşursam seyircinin ilgisi de çok güzeldi. Üretken ve umut dolu bir dönem içerisindeyken bir anda pandemiyle birlikte bir karanlığın içine düştük. Şu an tiyatroya ilgi değil, para lazım! Devlet desteği şart! Sahneler kiralarını, faturalarını ödeyemiyor, yevmiye ile çalışan oyuncular, teknik ekip perişan durumda herkes. Böyle giderse birçok sahne daha kapanacak bu sene. Kadıköy Boa Sahne, Emek Sahnesi, Moda Sahne, Oyun Atölyesi, Kumbaracı 50, Galata Perform ve daha şu an aklıma gelmeyen birçok tiyatro online olarak oyunlar üretiyor, eğitimler veriyor ve ayakta kalmaya çalışıyor. Seyircilerimiz destek verip, katkıda bulunabilirler.

Yeni projeleriniz nelerdir? Sinema, tiyatro ve dizilerde sizi görebilecek miyiz?

Kadıköy Boa Sahne ‘ Hayatta Kalmak’ kısa oyunlarından Özge Korkmaz’ın yazdığı Burçak Çöllü’nün yönettiği ‘Yoğurt Çorbası’ adlı oyunda oynadım. 24- 25 Nisan’da seyirci ile online olarak buluşacak. İsteyenler Kadıköy Boa Sahne’nin web sitesinden takip edip, bilet alabilir.

Şu sıralar tempom biraz yoğun geçti. Geçtiğimiz hafta Star TV’de yayınlanan ‘Menajerimi Ara’ dizisine Ceren Taşçı olarak konuk oldum, kendimi oynamak enteresandı. Blu TV dizisi ‘Acans’a konuk oyuncu olarak katıldım, orada da eğlenceli bir iş çıktı.

Onun dışında tiyatro oyunlarım var ama maalesef pandemi sebebiyle oynayamıyoruz. B Planı Komik, Monologlar Müzesi 'Yalnızlık' ve görüştüğüm birkaç iş var, bakalım...



Bu Yazıyı Paylaşın

Admin2

27/03/2024
1920'lerde doğan Afro-Amerikan kökenli bir müzik türü olan Jazz, sadece melodiden ve ritimden ...
10/08/2023
Lüksün ve zarafetin önde gelen temsilcilerinden biri olan Loro Piana, Bodrum'da tanıttığı ...
07/08/2023
Barbie filmleri, çocukluğumuzdan beri bizi büyüleyen, eğlenceli ve renkli karakterlerle dolu animasyonlardır. ...

Tüm Yazılar Bitti :(