Bir pazartesi... Anlam veremediğiniz o gülümsemeyle uyandınız. Hayat sabah sabah ''dile benden ne        dilersen?'' dedi sanki. Tam sıralayacaktınız ki, telefonunuza mail geldiğini bildiren o sesi duydunuz. Mailde ''Hafta sonu yaptığımız yönetici değerlemeleri sonuçlandı. Başarılı performansınızdan dolayı, Alaçatı'da 15 gün sürecek bir tatille ödüllendirildiniz. İzniniz bugün başlıyor. Evet yanlış okumadınız. Bugün işe gelmeyeceksiniz. Ekte konu ile ilgili rezervasyon bilgilerini bulacaksınız. İyi eğlenceler. Sevgilerimizle.  İmza Genel Müdür.'' yazıyor.  

Anlam veremediğiniz o umarsız gülümsemeyle valizinizi hazırladınız. Sanki hafızanızı kaybetmişsiniz gibi kimseyi hatırlamıyorsunuz.

Ne tatile gideceğinizi söyleyecek, ne de tatil sevincinizi paylaşacak kimse aklınıza gelmiyor. ''Ben bunu olduğu gibi yaşamayı seçiyorum.'' dediniz cesaretle.

İlk defa iç sesiniz acayip sizden yana konuşuyor.

Aklınıza işleriniz gelince; size gönderilen  mailin altındaki imzayı hatırlatıyor size. Hatta aşağıya inip, bindiğiniz taksiye '' Atatürk Hava Limanı, lütfen'' dediğinizde, ''Niye arabanı almadın?'' diye bile sormuyor, iç sesiniz. Aklınıza sevdiğiniz o insan geldiğinde ''En son yemekte ona; herkesi buralarda bırakıp kendime gitmek istiyorum. Bu her an olabilir.'' dediğinizi de hatırlatıyor. Kısacası huzurlu halinizi bozan hiç bir şey yok bu sabah. İç sesinize sıkı bir soru sormak geliyor aklınıza, taksinin camından dışarıya baktığınızda; ''Bunu bana yaklaşan ve çok sevdiğim yaz mı yaptırıyor?'' diye soruyorsunuz. Çok karmaşık bir cevap beklerken, garip bir cümle duyuyorsunuz.

''Ben de kendime gidiyorum.'' Ve devam ediyor. '' Bir süre sessiz kalmayı seçeceğim. Seni doğduğundan beri tanır, tüm istediklerini kaydederim. Ben artık biliyorum ki, beni gittiğin her yere, her halinle götüreceksin. Artık, seninle ilgili beni bir yerlerde bırakacaksın kaygım yok.'' Üzerinizdeki şoku atlatmadan son talimatını veriyor. ''Sadece yaşa.'' Uçak havalandı. Yanınızda güler yüzlü biri oturuyor. Hoş biri. Bir karşı cinsiniz. Okuduğu kağıda gözünüz ilişiyor. İlginç, o da tatille ödüllendirilen biri. Aklınıza o son okuduğunuz kitaptaki çok beğendiğiniz cümle geliyor. ''Aslında tesadüf diye bir şey yok.'' Gülerek bir merhaba diyorsunuz. O da sadece merhaba diyor. İçinizdeki değişimleri fark ediyorsunuz. Ona bir daha rastlamayacakmışsınız kaygınız olmadan, sessizce düşüncelerinizle belki de algılarınızla     onunla iletişim kurduğunuzu hissediyorsunuz. ''Ben kendime gidiyorum.'' diyorsunuz, içinizden. O da evet der gibi gülüyor ve başını sallıyor. ''Sizinle iyi dost olacakmışız gibi geliyor bana.'' diyorsunuz. Çok uzaklara bakıp, derin bir nefes alıyor. Algıladığınız cevap ''Neden olmasın?'' oluyor. Gözlerini kapatıyor. Size ''Mutluluk ne kadar basitmiş.'' dediğini hissediyorsunuz. Sadece en sevdiğiniz dostlarınızın olduğu anlardaki kendinizi sakınmadığınız hisle cevap veriyorsunuz, ''Haklısın''. 

Artık otele yerleştiniz. Küçük, sevimli rahat edeceğiniz bir yer. Bir duş alıp bir saat kadar uzanmayı seçiyorsunuz o bir süre yaşayacağınız odada. Öğle yemeğini hep basit geçmek istiyorsunuzdur. Öyle yapıyorsunuz. Kendi evinizi düşünüyorsunuz. Yeni bir enerji iyi olur diyerek, biraz daha şehri soluyacağınız o muhitte yaşamayı deneyimlemek istediğinizi buluyorsunuz, kendi içinizde. Sanki orada   hakikaten yaşıyormuşsunuz gibi bir mutluluk çöküyor üstünüze. O uzun zamandır beraber olduğunuz insana dair gelen fikirleri hemen kovalayıp, elinize aldığınız telefonunuza bir mesaj atıyorsunuz. ''Senin ile yaşadığımız uzun zamana oldukça büyük minnettarlıklar yerleştirdim. Buradan döndüğümde seni de en iyi dostlarım arasında görmek istiyorum. Kendime, senin varlığınla gidemeyeceğimi keşfettim.  Hoşçakal...''  Önce bir gülümseme beliriyor telefonunuzda, mesaj olarak. Hızlı ve bilgece bir cevap da         hemen ardından. ''Sevgi karşındakinin her an mutlu olduğunu istemekten başka bir şey değil. Kendin ile  buluşmuş halinden belki önce iyi bir dost, sonra da iyi bir aşk çıkar. Kim bilir? Kendinle Kal...'' Bir iki dost geliyor aklınıza. Telefonunuzun çalıp onlardan biri ile konuşmayı seçmediğinizi farkedip, kendinizi   ''Akşam nerede olmalıyım?'' sorusunun cevabına odaklıyorsunuz. Aklınıza işinizi ne kadar iyi yaptığınız geliyor. Gülümsüyorsunuz... Çevreyi gezerken güzel bir mekan buluyorsunuz. Caz söyleyen tanınmış bir sanatçıda orada sahne alıyor. Rezervazsyon için içeri girdiğinizde, tek kişilik yer olmadığını söylüyor görevli. Ve size üç masa numarası veriyor. Şarkıları hiç tanımadığınız biriyle dinleyeceksiniz diyor,  kısacası. En büyük numarayı seçip, etrafı gezmeye koyuluyorsunuz. Para takılıyor aklınıza. Tüm gün sessiz kalan iç sesiniz hışım gibi yetişiyor imdadınıza; ''Bu farklı bir an. Her zamanki kaygılarına gitme,       lütfen.'' Gülümsüyor ama telefonunuzdan bankanıza bir göz atıyorsunuz. Telefonunuzun tuşlarına dokunurken ilginç bir şekilde ''kendinden emin bir yaşama sevincinizin'' olduğu gözünüzden kaçmıyor. O an gördüğünüz banka bakiyesi, dostlarınızdan tüm alacaklarınızı aldığınızda, maaşınız ve başarı primleriniz hesabınıza yattığında ancak bu kadar olur diye düşünüyorsunuz. Normal zamanlarda ıncık  cıncık incelediğiniz hesaplardan hızlıca çıkıp, ''İyi şeylerin nedenini sormuyoruz.'' diyen bilge dostunuza o anı hediye ediyorsunuz... 

15 gün tüm güzelliği ile, tatlı sürprizleri ile akıp gidiyor. İç sesinize kaydettiğiniz tüm tanımları özgürce  değiştirdiğinizi gözlemliyorsunuz. Kendinize gitme maceranızın sizi nasıl yaşam sevinci ile doldurduğunu, bunun aldığınız iltifatlar dahil yaşamınızı nasıl kolaylıklarla doldurduğunu neşe ile deneyimliyorsunuz. O gece, uçakta yanyana oturduğunuz, ileride dost olabileceğinizi hissettiğiniz kişi ile aynı masayı  paylaşıp, caz müziği eşliğinde nasıl eğlendiğinizi de hatırlatmadan geçemeyeceğim. 

 

Hayatın basitçe akmasına izin verin...

Bu basitlikte daha derinde yatan kendinize ulaşabileceğinizi unutmayın...

Konuştuklarımızın, düşündüklerimizin, hissettiklerimizin ve yazdıklarımızın bize yeni bir hayat oluşturan olayları başlattığını da...

 

Sevgiyle Kalın


Bu Yazıyı Paylaşın

Oğuz Tokgöz

27/03/2024
1920'lerde doğan Afro-Amerikan kökenli bir müzik türü olan Jazz, sadece melodiden ve ritimden ...
10/08/2023
Lüksün ve zarafetin önde gelen temsilcilerinden biri olan Loro Piana, Bodrum'da tanıttığı ...
07/08/2023
Barbie filmleri, çocukluğumuzdan beri bizi büyüleyen, eğlenceli ve renkli karakterlerle dolu animasyonlardır. ...

Tüm Yazılar Bitti :(