Doğanın kalbine gizlenmiş bir hazine gibi Salzburg. Yetiştirdiği müzik insanlarının melodileri gizlenmiş her sokakta. Bu şehirde dolaşırken karşılaştığınız her yapıda, hatta her lezzette siz fark etmeden bir melodi dolar içinize. Kulak verin çünkü Salzburg’un ruhu Alpler’in tertemiz havasıyla notaların mükemmel bir harmanı gibidir.

Viyana’da yüksek lisans eğitimimi yaptığım için Avusturya bende ayrı bir yere sahip. Her ziyaretimde kendimi eve dönmüş gibi hissederim. Salzburg da Julie Andrews’un başrolünü oynadığı ‘Neşeli Günler’ filmindeki gibi, içimi hep neşe ve coşkuyla doldurur. Bir şehri keşfetmek istiyorsanız size önerim sokaklarında kaybolmanız. Bu güzel şehrin karşınıza çıkaracağı sürprizlere bayılacaksınız. Avusturya’nın Almanya’yla sınırını oluşturan şehirlerinden Salzach Nehri kıyısındaki Salzburg, ülkenin 4’üncü büyük kenti. Adını altındaki tuz madenlerinden alıyor. Salzburg’u ayrıcalıklı kılan klasik müziğin dünyadaki merkezlerinden biri kabul edilmesi ve büyüleyici barok mimarisi.


Avusturya’da olmamıza rağmen İtalyan mimarlar Vincenzo Scamozzi ve Santino Solari’nin pek çok barok eseri süslüyor şehir merkezini. 1997’den beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki şehir birçok önemli müzik insanının doğduğu yer. Bu insanlardan en ünlüsü şüphesiz ki 18’inci yüzyılda bu topraklarda doğan Wolfgang Amadeus Mozart. Salzburg’da birbirinden güzel meydanlar var. Alter Markt, yani eski pazar, özellikle çevresindeki dükkânlarla tam bir nostalji yaşatıyor. Örneğin Tomaselli, Mozart’ın kahvesini yanında en sevdiği içecek olan badem sütüyle yudumladığı, ülkenin en eski kafelerinden biri. Kahvenizi içerken bu bilgiyle kendinizi çok daha ayrıcalıklı hissediyorsunuz. 1703’ten beri burada. Adı değişse de kendi hayatta. Buradaki eczane, başpiskoposlara hizmet vermiş yıllarca. Meydanın ortasındaki heykelse itfaiyecilerin koruyucusu Aziz Floryan’a ait.

Tomaselli’nin hemen yanında Salzburg’un en küçük yapısı var. Bir kuyumcu dükkânı olan şirin binanın genişliği sadece 142 santimetre. Alter Markt’ın özel adreslerinden biri de 1890’dan beri Salzburg’un orijinal Mozartkugel isimli çikolatalarının yapıldığı Fürst Pastanesi. Salzburg’a özgü bu lezzeti şehrin sembolü olan Mozart ile özdeşleştirmiş ve büyük besteciyi bu şekilde onurlandırmışlar. Residenzplatz adını da başpiskoposların yaşadığı yer olan ‘Residenz’den alıyor. Tam 55 binayı yıkmışlar bu güzel meydan için. Meydanın ortasındaki barok tarzda yapılmış havuzlu çeşme hem kentin hem de Avrupa’nın en güzellerinden biri. Dört coşkulu at, kayalara kök salmış devler, yunuslar ve en tepede de yarı balık yarı at şeklinde Poseidon’un oğlu Triton var.


Fotoğraf Çektirmek Zor

Residenz’in devamında Mozart’ın heykelinin bulunduğu ve adını taşıyan meydan var. Meydandaki heykel 1842’de yapılmış ve Mozart’ın oğlunun da katıldığı bir törenle açılmış. Aslında 1841’de niyetlenmişler açılışını yapmaya. Yani Mozart’ın 50’nci ölüm yıldönümünde... Ama heykelin kazı alanının tam altında bir mozaik bulmuşlar. Üzerinde ‘Burada mutluluklar yaşar, kötülükler uzak dursun’ anlamına gelen bir yazı var...

Müzede görebilirsiniz. Yeni Başpiskopos binasının bir tarafını Salzburg Müzesi’ne, küçük bir bölümünü de Panoroma Müzesi’ne ayırmışlar. Burada 360 derece olarak Ortaçağ Salzburg’unu görebiliyorsunuz. Residenzplatz ile bağlantılı olan Domplatz’ın ortasındaki Meryem Ana heykelinin bir özelliği var. Katedralin karşısındaki kemerlerin altına doğru yürüyüp hem heykeli hem de katedrali tam karşımıza alacak şekilde durduğunuzda katedralin üzerindeki tacı Meryem Ana’nın kafasındaymış gibi göreceksiniz. Bu ilginç görüntüyü yakalamak için çırpınan gençlerden fırsat bulursanız siz de deneyin.


Dâhinin Doğduğu Ev

Salzburg’da çok sayıda kilise var ama Salzburg’un en önemli kutsal binası kabul edilen yer, Salzburg Katedrali. Gösterişli kubbesi ve iki kulesiyle şehrin neredeyse her yerinden görülüyor. Şehrin en zarif alışveriş caddesi bana göre Getreidegasse. Burası barok mimari üslubundaki binaları ve her biri sanat eseri şık ferforje tabelalarıyla ünlü. Tahıl anlamına gelen bu sokağın en ünlü eviyse Mozart’ın 1756’da doğduğu ve ilk bestesini yaptığı ev. Burası 1880’den beri müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Mozart’ın doğduğu ev ünlü besteciyle ilgili sanat etkinliklerinin yapıldığı, çaldığı müzik aletlerinin, kullandığı eşyaların sergilendiği bir müze olarak düzenlenmiş.

Mozart besteleri eşliğinde geziyorsunuz. Onun kadar başarılı değilmiş ama kız kardeşi de iyi bir müzisyenmiş. Babası da öyle. Ve baba Mozart’ı hemen keşfetmiş. Kız kardeşini de yanına alıp şehir şehir turnelere çıkartmış. Mozart 35 yıllık hayatının 14 yılını turnelerde geçirmiş. Pek kalamamış Salzburg’da anlayacağınız. Oldukça acıklı bir yaşam hikâyesi olsa da Salzburgluların hayatını değiştirmeye yetmiş Mozart’ın kısa yaşamı. Mirabell Sarayı ve Bahçesi’ni de ziyaret edin. Bu saray günümüzde Salzburg Belediye Başkanı’na ve belediyenin ofislerine ev sahipliği yapıyor. Mermer salon denilen bölüm konserler ve evlilik törenleri için kullanılıyor. Sarayın ‘Neşeli Günler’ (The Sound Of Music) filminin çekildiği yer olduğunu söylersek birçoğunuzun zihninde güzel anıları canlandıracağına eminim.



Bu Yazıyı Paylaşın

Saffet Emre Tonguç

27/03/2024
1920'lerde doğan Afro-Amerikan kökenli bir müzik türü olan Jazz, sadece melodiden ve ritimden ...
10/08/2023
Lüksün ve zarafetin önde gelen temsilcilerinden biri olan Loro Piana, Bodrum'da tanıttığı ...
07/08/2023
Barbie filmleri, çocukluğumuzdan beri bizi büyüleyen, eğlenceli ve renkli karakterlerle dolu animasyonlardır. ...

Tüm Yazılar Bitti :(