"Birgün, Mevlana eve girer ve hanımı ona sorar;
Bu kadar aşıksın Mevlaya şükürler olsun bu aşkı yaşayıp yaşatana...
Peki bana ne kadar aşıksın der;
Mevlana hanımına şöyle der;
Sen benim; Yaradan'dan ötürü yaradılanı sevişim,
Bir adım gelene on adım gidişimsin..
Ve herkesi olduğu gibi kabul edişimsin..
Sen benim; Bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim,
Azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin,
Ve kapanmayan avuç içimsin..."
Mevlana'nın bu hikayesinden hep harika bir evlilik yemini olur diye düşünmüşümdür. Sevmek, sevilmek, karşınızdakine inanmak ve güvenmek. İnsanların ortak dil olarak "ilgisizceyi" konuştuğu günümüzde ne kadar yüce ve değerli kalıyor. Bugün, hayatımızdaki aşk, sevgi ve ilişki kavramlarını çok derin düşündüğümüz bir gün, bugün sevginin günü; 14 Şubat. 14 Şubatlar bahanedir sevene. Kırgınsa barışmak için, seviyorsa söylemek için sebeptir. Tüketim toplumu olduk, bugün hediye almayın, bunlar kapitalizmin oyunları gibi lafları hep kulak ardı etmişimdir. Tüketmek illa karşındakini hediyelere boğmak demek değildir, böyle günler bazen hepimizin ihtiyacımız olan sebepleri bize sunar.
Bugüne kadar yazılarımda hep girişimcilikten bahsettim. Bir an durup düşününce aslında en değerli ve şablonu olmayan girişimin "aşk" olduğunu fark ettim. Aşk girişiminin karşılığında sevilmeme riski, sevip kavuşamama riski, sevip ayrılma riski, kalbinin darmadağan olma riski taşır. Hep inandığım bir şey var ; o da aşk cesurları sever. Hayatta önemli bir adımı atmamız için ihtiyacımız olan yirmi saniyeyken, aşık olunca o cevval insan gider yerine dili tutulan, konuşamayan biri gelir. Kafamızda evirip çevirip kurduğumuz cümleler buhar olur uçar gider. Heyecanlanırız, hata yapmaktan korkarız, karşımızdaki zayıf yönlerimizi görsün istemeyiz, istediğimiz olmayınca hırs yaparız., istediğimiz olunca naz yaparız..Yaparızda yaparız ve planlar yaparız. Girişimcilikte, hep iş planı ve stratejinin gerekliliğinden bahsediyoruz ama aşk plan sevmez, güzel niyetleri sever. İnsan ilişkilerini ilerleten, uzun uzun kafa patlatılan stratejiler, kurgular değil, doğallık ve spontanlıktır. Verdiğimiz kadar alamayabiliriz, bazen hiçbirşey bize yetmeyebilir ancak bir şeyden eminim; aşkla geçirilen yaşam boşa geçmemiş bir yaşamdır. Einstein görecelik (izafiyet) teorisinde, zamanın evrenin farklı noktalarında farklı hızlarla aktığını, hatta durabildiğini göstererek, mutlak bir kavram olmadığını, değişken bir algı olduğunu ispatlamıştır. Benim bu teoriye yapmak istediğim minik bir ekleme var. Sevdiğinizle geçirdiğiniz beş saatlik zaman, sizin dünyanızda gerçekte yarım saate denk gelebilir. Algı, aşkta daha da değişkendir. Ayrılık vakitleri hep çok uzun ve zor gelir. Ne kadar çok zaman geçirsilse de, zaman hiç yetmez. Birçok kez hayalkırıklığına uğrasanızda, üzülsenizde, sonuçlarını bilsenizde tekrar seversiniz. "Çok kırıldım, kalbimin kapılarını kapattım" dersiniz ama o tatlı heyecanlar sizi sarmaya başladığında, yeminleriniz bozulur. Geleceğe dair ve ümitleriniz vardır. Yaşamaya yeniden başlarsınız.

Bütün girişimler hayalle başlar. Aşk, hayal kurmaz ama hayal kurdurtur. Bu hayallere göre mutlu oluruz, mutsuz oluruz, hayalkırıklığına uğrarız, hayalkırıklığına uğratırız. Bazen o hayaller gerçek olur, bazen gerçekler o hayalin yanından bile geçemez. Aşk, her gün emek ister, sadakat bekler. Severek, hayatımızın en büyük risklerinden birini göze alarız. " O, benim için neleri göze alıyor ", "Beni ne kadar seviyor?", " Umarım doğum günümu unutmaz ", " Sevgililer gününde bana ne hediye alacak? ", " Arayacağım dedi, iki saat geçti hala aramadı ", " Beni sevdiğini söyledi acaba gerçekten seviyor mu? ". İnsanlar o kadar çok birbirini sınıyor ve ilişki konuşuyorlar ki, sınamaktan ve konuşmaktan yaşamaya vakit kalmıyor. Neruda, " seni sevdiğimi anlayacaksın, sevmediğim zaman " diyerek ne güzel söylemiş. Umarım hiç kimsenin gerçekten sevildiğini anlaması için bu şekilde ikna edilmesi gerekmez.

Peki, güller, balonlar, kırmızı kalpler..hepsi bugün tüketim toplumunun olsun. Ama, siz " 14 Şubat " bahanesini kullanın ve içinizdekileri bugün söyleyin, denemeden bilemezsiniz, yaşamadan göremezsiniz.
Duygu Eren

Stratejik İletişim ve Kariyer Danışmanı
Yazarla iletişim için: duygu@dpdanismanlik.com


Bu Yazıyı Paylaşın

Duygu Eren

27/03/2024
1920'lerde doğan Afro-Amerikan kökenli bir müzik türü olan Jazz, sadece melodiden ve ritimden ...
10/08/2023
Lüksün ve zarafetin önde gelen temsilcilerinden biri olan Loro Piana, Bodrum'da tanıttığı ...
07/08/2023
Barbie filmleri, çocukluğumuzdan beri bizi büyüleyen, eğlenceli ve renkli karakterlerle dolu animasyonlardır. ...

Tüm Yazılar Bitti :(