“Bir partiye gitmek üzere hazırlandığınızı hayal edin. Heyecanlı hissediyorsunuz, fakat aynı zamanda da gergin… Ve bu hissi midenizde neredeyse başka bir kalp atışı gibi hissediyorsunuz. Sizi geri çeken bir şey var, çok mutlu olmaktan alıkoyan bir şey… ‘Hayır! Çok mutlu olmamalısın.’ Temkinli olmak daha iyidir, aksi halde kötü bir şey olabilir. Meraklanmaya başlıyorsunuz… ‘Oraya vardığımda, kiminle konuşmalıyım.’ ‘Peki ya kimse benimle konuşmak istemezse?’ ‘Ya benim tuhaf olduğumu düşünürlerse?’… Partiye vardığınızda, birisi size doğru geliyor ve sizinle konuşmaya başlıyor. Ve bu oldukça; zihniniz hızlanmaya, kalbiniz çarpmaya başlıyor, terlemeye başlıyorsunuz… Neredeyse kendinizden ayrıldığınız hissine kapılıyorsunuz… Sanki kendinizin dışına çıkmış, dışarıdan kendinize bakıyormuşsunuz gibi. Kendinizle konuşuyorsunuz: ‘Toparlan!’ Fakat toparlanamıyorsunuz. Ve daha da kötüleşmeye başlıyor… Birkaç dakikalık konuşmanın ardından, konuştuğunuz kişi yanınızdan ayrılıyor ve tamamen bozguna uğramış hissediyorsunuz.

Bu sosyal durumlarla uzun zamandır karşılaşıyorsunuz… Ya da her dışarı çıktığınızda, kalabalık yerlerde bulunduğunuzda, bu panik halinin başladığını hayal edin. Etrafınızda çok sayıda insan bulunduğunda –örneğin; bir otobüste ya da metroda– sıcak basar, mideniz bulanmaya, huzursuz hissetmeye başlarsınız. Ve bu durumu tekrar tekrar yaşamamak için de kalabalık yerlerden kaçınmaya, yalnız ve insanlardan izole olmaya başlarsınız.” -Olivia Remes

Yukarıdaki senaryo, size çok tanıdık geldiyse ve sıklıkla benzer durumları deneyimliyorsanız; muhtemelen anksiyete sorununuz var demektir.

Anksiyete; korku, huzursuzluk, iş ya da okula odaklanamama, gece uykuya dalmada zorlanma ya da kolayca tedirgin olma durumu olarak ortaya çıkabilir. Sosyal durumlarda, bu durum başkalarıyla konuşmanızı zorlaştırabilir ve sürekli yargılanmış gibi hissetmenize ya da kekemelik, terleme, kızarma veya mide rahatsızlığı gibi semptomlar geliştirmenize neden olabilir.

Anksiyetenin ani yükselmesi; delirdiğinizi düşünmenize, kontrolü kaybettiğinizi sanmanıza ve kalp krizi geçiriyor gibi hissetmenize neden olur ve panik ataklar şeklinde görülebilir. Öte yandan, anksiyete durumu; yaygın bir endişe halinin sizi tüketmesi ve geleceğe korkuyla bakmanız gibi sürekli hale gelen anksiyete bozukluğu şeklinde de görülebilir.

Pek çok insanın hayatının bir döneminde böyle deneyimler yaşıyor olması son derece olağandır, ancak eğer ki; anksiyete, gündelik hayatınıza müdahale etmeye, uykunuzu engellemeye, ilişkilerinizin önünde engeller oluşturmaya ya da işiniz veya okulunuzdaki verimliliğinizi azaltmaya başlarsa, işte bu noktada anksiyete bozukluğuna sahipsiniz demektir. Bu durum daha ciddidir. Yapılan araştırmalar, eğer tedavi edilmezse, anksiyetenin, depresyona, erken ölümlere ve intihara yol açabileceğini ortaya koyuyor. Böylesi ciddi sağlık sonuçlarına neden olabilmesine karşın, anksiyeteyi tedavi etmek için reçete edilen ilaçlar, uzun vadede işe yaramamaktadır. Semptomlar genellikle tekrar görülmeye başlıyor ve başladığınız yere geri dönüyorsunuz 

Bilim Nasıl Yardımcı Olabilir?

Yaşamınızda üstesinden gelmeye ya da aşmaya çalıştığınız şeylerle ne şekilde mücadele ettiğinizin, ne kadar anksiyete deneyimlediğiniz üzerinde doğrudan bir etkisi vardır. Başa çıkma şeklinizi değiştirdiğinizde, anksiyete seviyenizi de aşağıya çekmeniz mümkündür.

Yaşamınızın, kontrolünüzden çıktığını hissediyor veya kararlar almakta zorlanıyor musunuz? Sizin için önerilen bir çözüm yöntemi var: Kararsızlığın üstesinden gelmek ve yeni bir projeye devam etmek için “kötü de olsa yapın.”

Garip bir öneri gibi gelebilir, ancak bir klişe de olsa: “Yapmaya değer bir şey, kötü yapmaya değer.” Bunun işe yarıyor olmasının nedeni, karar verme sürecinizi hızlandırması ve sizi doğrudan harekete geçirmesidir. Aksi takdirde, bir şeyi nasıl yapmanız gerektiği veya ne yapmanız gerektiği konusunda karar vermek için saatler harcarsınız, bu da çok zaman alıcı ve stresli olabilir.

İnsanlar, genellikle bir şeyi “mükemmel” şekilde yapmak ister ya da başlamak için “mükemmel zamanın” gelmesini bekler. Fakat bu durum, ertelemeye, uzun gecikmelere yol açabilir ve hatta söz konusu şeyi yapmamızı engelleyebilir. Bu da strese ve anksiyeteye neden olur.

Bunun yerine, sadece “kötü bir şekilde” yaparak ve nasıl sonuçlanacağı konusunda endişelenmeden başlamayı deneyin. Böylesi bir yaklaşım, yalnızca işe koyulmanızı daha kolay hale getirmekle kalmaz; geçmişe kıyasla görevleri çok daha hızlı bir şekilde tamamlamış olduğunuzu fark etmenize de yol açar. Çoğunlukla da yaptığınız şeyin tamamen kötü olmadığını, olsa bile ince ayarlar yapmak için vaktinizin kaldığını fark edersiniz.

“Kötü de olsa yap”ı bir motto olarak kullanmak, yeni şeylere başlamanız noktasında size cesaret verir. Her şeye biraz eğlence katar ve sonuçları hakkında sizi çok fazla endişe duymaktan alıkoyar. Deneyin.

Kendinizi Affedin ve “Endişe İçin Bekleyin”

Kendinizi ve yaptığınız hataları sıklıkla eleştiriyor musunuz? Sizi ve hayatınızı sürekli olarak eleştiren bir arkadaşınız olduğunu düşünün. Ne yaparsınız? Muhtemelen bu kişiyi hayatınızdan çıkarmak istersiniz değil mi?

Fakat, anksiyete sahibi insanlar bunu kendilerine sık sık yaparlar ve bu yaptıklarını fark etmezler bile. 2012 yılında Anxiety, Stress & Coping’de yayımlanan bir araştırmada, anksiyete sahibi insanların kendilerine karşı pek de nazik davranmadıkları ortaya koyuldu.

Dolayısıyla, kendinizi bir durumda utandırmış gibi hissediyorsanız, kendinizi eleştirmeyin. Kendinizi suçlamak için bu dürtüye sahip olduğunuzu düşünün, ardından kafanızdaki negatif düşünceleri bir kenara bırakın ve dikkatinizi işinize (ne ile uğraşıyorsanız ona) verin.

Bir diğer etkili strateji ise, “endişe için bekleyin.” Eğer bir şey ters gitmişse ve endişelenmek zorunda hissediyorsanız (çünkü her şeyi batırdığınızı düşünüyorsunuzdur) hemen endişelenmeyin. Bunun yerine endişenizi erteleyin –her gün 10 dakikanızı ayırıp bir şey için endişelenebilirsiniz.

Bunu yaptığınızda, ilk anda kaygıyı tetikleyen durumu daha sonra tekrar düşündüğünüzde rahatsız edici veya endişe verici olarak algılayamayacağınızı göreceksiniz. Düşüncelerinizi sürekli olarak aktif tutmazsanız, çok çabuk zayıfladıklarını görürsünüz.

Anksiyete, insanların düşündüğünden çok daha yaygın bir durumdur. Dünya üzerindeki her 14 insandan biri, bir anksiyete bozukluğuna sahip.


Bu Yazıyı Paylaşın

Atakan Kayman

27/03/2024
1920'lerde doğan Afro-Amerikan kökenli bir müzik türü olan Jazz, sadece melodiden ve ritimden ...
10/08/2023
Lüksün ve zarafetin önde gelen temsilcilerinden biri olan Loro Piana, Bodrum'da tanıttığı ...
07/08/2023
Barbie filmleri, çocukluğumuzdan beri bizi büyüleyen, eğlenceli ve renkli karakterlerle dolu animasyonlardır. ...

Tüm Yazılar Bitti :(